21 Haziran 2014 Cumartesi

Keşke Hayatta Bazı Şeyler Sadece İçimizden Geçmese



Öğleden sonra saat iki civarında şehrin devlet hastanesinde sıra bekleyen insanların arasında var olup sıramın gelmesini beklemek bakın bende hayata karıştım büyüdüm demek gibiydi.büyümek için sabredemeyişimiz onu her kalıbın içine sokmamızdan belli. Oysaki ben büyümedim. Önümde oturmuş burnunu karıştıran amcanın ve ardı ardına getirilen üç mahkumun önünde dans edip bakın ben büyümedim demek geçiyordu içimden. Keşke hayatta bazı şeyler sadece içimizden geçmese.mahkumların yüzlerinde okumaya çalıştığım şeylerin içinde yalnızca toplumun bende uyandırdığı tiksintiyi ayırt edebiliyordum sanki. Belki de bir fotoğrafçının dediği gibi ne gördüğümüz kim olduğumuzdur.

Bir kaç zaman geçmişti üstünden ağlayarak yolları arşınladığım günlerin.Sonbaharı kışı yaşamayan tüm mevsimleri yaz olan bir şehirde yaprakların yere düşüşünü göremediğim için üzülürken şimdi kışın çetrefilli geçtiği bir anadolu şehrinin tam ortasında havaların iyi gitmesini istiyorum pencereden dışarıya bakıp bakıp. Oysaki kuru yaprakların arasında yürümek güzel. yinede kendimi bu yönümle kafkaya benzetiyorum. Hani haftalarca çılgın gibi Milenasından mektup gelmesini bekleyen sonrada gelen mektubu açma işini sürekli geciktiren kafka. Albert Camüs'ün yabancısını okumamın üzerinden de çok geçmedi. Ne komedi ama. bir arabı öldürdüğü için değilde annesinin mezarı başında ağlamadığı için dar ağacına teslim edilen yabancı.

Aslında yabancı insanların çift kişiliklerinden bir tanesi. Ama onun için ölümü istemeleri aslında kendi içlerindeki yabancıyı yok etme güdüsünden kaynaklanıyor. Şimdilerde bekliyorum. Bir aşkın gelip beni bulmasını. Biliyorum deli gibi beklediğim aşk gelip beni bulduğunda onu hayatıma kabul etmeyeceğim. Diyorum ya biraz kafkayım biraz yabancı. Ama galiba içimi en çok acıtan şey bir milena ya da bir vera olamamak. İşte bu gerçeği her gün her sabah ve her saat başı derinlere itip sık sık yabancıyı hatırlayıp gülüyorum.Ve akşamları da çoğunlukla çay demliyorum tüm derinlere itilmiş mevzuların üstüne bir bardak. Okuduğum kitaplarda kahramanların başından geçen olaylarda yediğim yemeklerde içtiğim çaylarda kolalarda güldüğüm esprilerde dertlerini dinlediğim arkadaşlarımda yaşadığım bu şehirde artık her şeyin farklı bir anlamı var benim için. Ben artık her şeyde o yabancıyı görüyorum.Dolayısıyla artık her şeye gülüyorum. ve artık her şeyin tadı farklı. Daha güzel sanki.

Hayatı bilerek yaşamak o sıra beklediğim hastanenin koridorlarında duvarlarında çalışanlarında bile beyazdan ve siyahtan daha farklı renkler görmemi sağlıyorsa eğer ben geçmişte kalmış tüm meselelerin üzerine bir bardak çay içip gelecek için pek fazla kafa yormadan şu anımın tadını çıkarır ve bir kafka edasıyla durmadan hayatın her anını  sarmış olan yabancıya gülerek yaşarım.Ve bazı şeylerin sadece içimden geçmemesi için tüm fikirlerime yaşama fırsatı veririm. Öyleyse artık yağmurların yağmasına karın her yeri bembeyaz etmesine ve iliklerime kadar işleyecek olan soğuk havaya hazırım. Varsın aşk zamansızca gelip bulsun beni. İyi günümde olurumda kabullenirim belki.

2013 Kış (Olduğu gibi düzenlemesiz)

5 yorum:

Profösör dedi ki...

Uzun zamandan sonra tekrar bloglara dönmenin şerefine; beklemediğin bir süprizle karşıalşırsın inşallah.

EvA dedi ki...

evet. uzun bir aradan sonra blogta yeniden bir yazı paylaşmak ve bir yorum cevaplamak. Umarım :)teşekkürler...

deeptone dedi ki...

nasılsın. hayat nasıl gidiyor :)

deeptone dedi ki...

naber yaw :)

deeptone dedi ki...

sana ödül verdim amaaa :)